image/svg+xmlOpenclipartship wheel2012-01-25T14:38:02Captains ship wheelhttps://openclipart.org/detail/167462/ship-wheel-by-thebytemanTheByteManshipship wheelwheel
search
Cruise Blog, Su Yollarında Bir Vals:

Su Yollarında Bir Vals:

 

Su Yollarında Bir Vals: Hollanda ve Belçika’da Masalsı Bir Nehir Yolculuğu

"Varış değil, yolculuğun kendisidir önemli olan." – T.S. Eliot

 

Gemi altımızda usulca ilerlerken su bize yüzyılların hikâyelerini fısıldıyordu. Gökyüzü Delft porseleni renginde, kıyılarda asırlık yel değirmenleri sessiz bekçiler gibi dizilmişti. Hollanda ve Belçika’nın su yollarında yapılan bir yolculuk, sadece bir tatil değil; zamanın, sanatın ve kültürün içinde, lale desenli bir rüyaya dalmak gibiydi.

Nisan ayında, Avrupa’nın en zarif ve kültürel açıdan en zengin nehir turlarından birine katıldım. Amsterdam’dan yola çıkıp, renkli kasabaların, ışıl ışıl çiçek tarlalarının ve ortaçağdan kalma şehirlerin arasından geçerek unutulmaz bir serüvene yelken açtım.

Sizi de bu büyülü yolculuğa götüreyim.

 

Amsterdam: Su Üzerine Kurulmuş Bir Harikalar Diyarı

Yolculuğumuz Amsterdam’da başlıyor — olması gerektiği gibi. Kanalların üstüne inşa edilmiş, geçmişle geleceği harmanlayan bir şehir. Gemimize yerleştikten sonra altın saatlerde Herengracht boyunca yürüdüm; güneşin 17. yüzyıldan kalma binaların üzerine vurduğu anlarda zaman duruyordu adeta.

 

Amsterdam; bir yandan derin düşüncelere dalmanıza neden olurken, bir yandan da eğlenceyi ve özgürlüğü hissettiren bir şehir. Rijksmuseum’da Rembrandt’ın gölgeleri arasında dolaşmak, Anne Frank’ın Evinde sessiz bir saygıyla adım atmak, ya da köprülerden bisikletle geçen insanları izlemek... Bu şehri anlamanın yolları saymakla bitmez.

Öne Çıkan: Geceleri düzenlenen kanal turu. Işıkların sudaki yansıması yıldızlar kadar etkileyici.

 

Keukenhof Bahçeleri: Yaşayan Bir Tablo

Bir Van Gogh tablosunun içinde yürüdüğünüzü hayal edin... Renkler ayağınızın altında, kokular ise rüzgarda dans ediyor.

Lisse yakınlarında demir attıktan sonra dünyanın en büyük çiçek bahçelerinden biri olan Keukenhof’u gezdik. 80 dönüm arazi üzerine yayılmış, yedi milyondan fazla çiçek... Burada nefes almak bile başlı başına bir deneyim.

Turuncunun en parlak tonlarıyla morun en asil hali yan yana dururken Van Gogh’un şu sözleri aklıma geldi:

“İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olduğunu düşünmüyorum.”

Eğer burada olsaydı, Van Gogh bu bahçede oturup saatlerce resim yapardı. Ben ise sadece hayranlıkla bakabildim.

Uploaded Image

Anvers (Antwerp): Elmaslar ve Bira Köpüğü

Belçika’ya girişimizle birlikte ilk durağımız Anvers oldu. Gerçek anlamda parlayan bir liman kenti; hem elmaslarıyla, hem de sanat ve tarih dokusuyla göz kamaştırıcı.

Onze-Lieve-Vrouwe Katedrali'nde Rubens’in devasa tabloları karşısında kelimeler yetersiz kaldı. Sonrasında, dar bir sokakta yer alan küçük bir kafede, yerel halkla birlikte Tripel Karmeliet içip hayatın akışını izledim. Yavaş ve derin bir nefes gibi... Şehir de, an da öyleydi.

Öne Çıkan: Sokak satıcısından alınan klasik Belçika waffle’ı. Üzerine bir şey koymayın. O şeker kendi kendine konuşur zaten.

 

Gent: Zamanın Durduğu Şehir

Gent, adeta bir açık hava müzesi. Çok konuşulan Brugge’un gölgesinde kalıyor ama samimiyetiyle ve özgünlüğüyle öne çıkıyor.

Graslei kıyısında demir attığımızda, kendimi bir masalın içinde buldum. Kontlar Kalesini gezdik, orta çağın taş duvarları arasında dolaştık. Ardından, Saint Bavo Katedrali’nin arkasındaki gizli bir restoranda, birasıyla pişmiş geleneksel stoverij (Felemenk dana güveci) yedik.

Kanal kenarında, elimde kalem, içimde sessizlikle oturdum uzun süre. Gent bunu yapıyor insana.

 

Brüksel: Çikolata, Politika ve Şiir

Bir Belçika turu, başkent Brüksel olmadan eksik kalır.

Brüksel bir paradoks: Bir yanda çikolata kokulu sevimli sokaklar, diğer yanda Avrupa Birliği’nin kalbi olan diplomatik binalar. Grand Place, gün batımında altın gibi parlayan mimarisiyle nefes kesici. Yakındaki Magritte Müzesi ise bambaşka bir dünyaya açılıyor. Şemsiyeler, melon şapkalar ve rüyalar arasında bir yürüyüş...

Hatırlanacak bir söz:

“Gördüğümüz her şey başka bir şeyin üstünü örtüyor. Hep o gizleneni görmek isteriz.” – René Magritte

Bu sözün üzerine bir Neuhaus çikolatası yemek ruhunuzu doyuracaktır.

 

Kinderdijk: Değirmenler ve Sessiz Tarih

Yolculuğumuzun sonunda, Hollanda'nın simgesi Kinderdijk’teyiz. UNESCO Dünya Mirası listesindeki bu bölge, 19 adet tarihi yel değirmenine ev sahipliği yapıyor.

Sabah gün doğumunda bisiklet sürdüm. Sis, kanal boylarındaki sazların üzerine oturmuş, zaman durmuş gibiydi. Bu değirmenler sadece güzel manzaralar değil — Hollanda’nın varlığını borçlu olduğu mühendislik harikaları.

Aklıma o meşhur Hollanda deyimi geldi:

“Tanrı dünyayı yarattı ama Hollandalılar Hollanda’yı yarattı.”

Uploaded Image

Son Kadeh: Sudan Yansıyan Düşünceler

Son akşamda, güneş nehrin arkasında batarken, güvertede bir kadeh şarap ve stroopwafel eşliğinde diğer gezginlerle kahkahalar paylaştım. Yolculuk bitiyordu, ama içimizde bıraktığı izler uzun sürecekti.

Su, şehirleri, geçmişi ve insanları birbirine bağlayan en saf elementtir.

Eğer bir gün masalsı bir dünyaya adım atmak, bir elinizde lale, diğerinde Trappist birasıyla yaşamı yudumlamak isterseniz… işte davetiniz bu olsun.

Hollanda ve Belçika’nın su yolları sizi bekliyor.

 

GEZİNİN ÖNE ÇIKANLARI:

Başlangıç/Bitiş Limanı: Amsterdam – Brüksel (ya da ters rota)

En İyi Zaman: Nisan – Mayıs (lale sezonu), Eylül (daha sakin)

Tatmanız Gereken Lezzetler: Stroopwafel, midye-patates (moules-frites), Belçika biraları, dev tekerlek peynirler

Gizli Cennet: Brugge’daki Beguinage – 13. yüzyıldan kalma sessiz bir manastır bahçesi

 

Gelecek sayıya kadar, pusulanız merakı, kalbiniz macerayı izlesin. Su nereye akarsa, keşif oradadır.

Uploaded ImageUploaded Image